Yalan Değil
YALAN DEĞİL
“Yalanı en güzel kullanmış olanlar eski şarkılardır.”
A.Haşim
Ya direnç göstermeliyim sezgilerimi çileden çıkartan yalanlara, ya bağışlamalıyım alışılmadık, zayıf bir gülümseyişe gizlenmiş doğruları. Ya da her ikisini de...
Yalan değil, uğurlamak zordur ürkek tutkuları. Zalimce ama hünerli bir kapanış... Bitti! Ne denli açık olabilir ki bir son?
Yalan değil, geçicidir bütün öykülerdeki ayrıntılara yuvalanmış temeller ve o temellerin akrabası umarsız, geveze sevişmeler. Merhametten yoksun, yoksul yataklarda ayaküstü buluşmalar misali...
Öyle ya; bulanık bir rüyada, seçim dışı bir tene de binebilir insan.
Yalan değil, başkalaşıyor doğa. Parça yeşilli, sık yapraklı bir mavilik... Ne örteceği bir deniz, ne lacisinde konaklayacağı bir okyanus... Yok öyle sulu mavilikler. Burası Ankara. Ters çevir İstanbul. Eğ, bük Paris. Neresinden bakarsan bir sigara içimi mesafede ilk bahar. Burası ana-kara: Ankara. Benim şehrim, benim mevsimim, benim seçimim.
Yalan değil, ben de yoruldum yakalanmazı kovalamaktan, Nâzım Abi. Şuracığa uzanıp, dinlenmek istiyorum biraz. Ne Hikmetse, sevdiğim birkaç sözcüğü yakından görmek soluklandırmıyor beni artık. O kadar yorgunum ki, neredeyse senin bile öldüğüne inanacağım. Anla işte!
Hiç yalan değil, yalnız değilim bu aralar. Davetsizce gelip içime çöreklenen bir sıkıntıyla birlikteyim. Uzun süredir birlikteyiz bu orijini bilinmeyen tuhaf sıkıntıyla. Bu, daha öncekilere benzemiyor hiç. Ben, ben değilim sanki. Yapacağım bir şey kalmamış gibi. Herşey bitmiş de, uzatmaları oynuyorum gibi. Sanki, sanki her şeye doymuşum gibi...
Hiç yalan değil, evet.
İçimden yazmak bile gelmiyor. Üzgünüm.
Hâlâ O Ocak, 2000